Türk Ocakları Eski Genel Başkanı Sadi Somuncuoğlu: “Rahmetli Halil Özyıldız, İbrahim Metin ve bir grup arkadaşımızla 1958’in o gününden sonra bir daha ayrılmamak üzere Türk Ocaklı olmuştuk. Kısa zaman sonra tanıdıklarımızdan birisi de DTCF öğrencisi Mustafa Kafalı’ydı… Ocağın müdavimlerindendi… Yaşça ve kıdemce bizden büyük olduğundan hepimizin ağabeyiydi. Tok bir sesle, ağır ağır konuşur, taşı gediğine koyardı.
… Tarih öğrencisi olmasına rağmen, aynı zamanda coğrafyacı gibi de konuşmaktaydı. Türk Dünyasını anlatırken eline tebeşiri alır, Türkistan haritasını çizer ve tarihi haritaya yerleştirerek, adeta olayların şahidiymiş gibi anlatırdı.” demektedir.
Mustafa Kafalı Hocanın Türk Ocağı Genel Merkezinin 1957’de Ankara’ya taşındığı tarihten itibaren, DTCF öğrencilik yıllarında, Türk Ocağı ile başlayan irtibatı hiç kesilmemiştir.
1985’te Türk Ocakları yeni faaliyet dönemine başladıktan sonra eşi Sevgi Kafalı Türk Ocağının merkez heyetinde ve Kafalı Hoca da Merkez Hars Heyetinde uzun yıllar çalışmışlardır.
1994 yılında merhum Prof. Dr. Orhan Düzgüneş Beyin son Türk Ocağı Genel Başkanlığı döneminde merkez heyette Genel Muhasip olarak görev yapıyordum. Düzgüneş Hoca kendi isteğiyle yeniden aday olmayacağını açıkladı. Hatta yerine bir emekli generalin getirilmesi kulislerde konuşuluyordu. Biz aldığımız tedbirlerle bunu önledik.
Sonra yapılan kurultayda hepimizin gayretiyle Sadi Somuncuoğlu’nun başında olduğu liste Türk Ocağı Genel Merkezi Merkez Heyeti olarak seçildi. Bilahare kendisi genel başkanlığa getirildi. Aynı listede Osman Nurettin Gürgür de seçilmiş olmasına rağmen kendi listesi seçilemediği için küsüp merkez heyet toplantısına bile katılmadan istifasını gönderdi.
Sadi Somuncuoğlu’nun 24 Aralık 1995 genel seçimlerinde Anavatan Partisinden Aksaray Milletvekili seçilmesi üzerine Türk Ocağı Genel Merkezinin yeniden kurultay yapması zarureti doğdu. 6 Nisan 1996’da Tarihî Türk Ocağı Binası’nda toplanacak olan “31. Büyük Kurultay”da Mustafa Kafalı Hocam genel başkanlığa aday olacaktı. Bir de Osman Nurettin Gürgür ve Ramiz Ongun adaylıklarını açıklamışlardı.
Biz Özer Revanoğlu Ağabeyle beraber Kafalı Hocamı ziyaret ederek Ramiz Ongun lehine çekilmesini istirham ettik. (Ben kendi adıma şimdi hocamın ruhundan af diliyorum.) Sözümüzü ikiletmeden “Tamam. Ramiz gençtir, önünde istikbali var.” diyerek adaylıktan çekildi. Aynı teklifi Osman Nurettin Gürgür Beye götürdüğümüzde “Neden çekileyim?” diye geri çevirdi. Kurultay günü Osman Nurettin Gürgür ekibi bir “Sıffin” hilesine başvurarak listelerinin birinci sırasına merhum büyük Türk milliyetçisi Galip Erdem Ağabeyin ismini yazmışlardı. Halbuki daha önceleri birkaç kez merhum Galip Ağabey Kafalı Hocama “Artık sıra sende. Sen genel başkan olmalısın.” diye ısrar etmişti. Kafalı Hoca aday olmayınca Galip Ağabey kendi tabiriyle “ağabeylerini” kıramamıştı.
Türk Ocağı delegelerinin büyük çoğunluğu Galip Erdem Ağabeyin Türk Ocağı Genel Başkanı olacağını zannederek onun bulunduğu listeyi desteklediler. Seçilen merkez heyet ilk toplantısında beklenenin aksine Türk Ocağı Genel Başkanlığına Galip Erdem Ağabeyi değil Osman Nurettin Gürgür Beyi seçti. Çünkü Gürgür böyle planlamıştı. Yönetime gelir gelmez bir tüzük değişikliğine giderek, daha önce var olan “Merkez Hars Heyeti”ne ilaveten “Merkez Danışma Kurulu”, “Merkez Hanımlar Kurulu”, “Merkez Sanat-Edebiyat Kurulu” gibi kurullar oluşturdu.
Bütün bu kurulların sayıları yetmişe ulaşan üyelerinin “Tabii Büyük Kurultay Delegesi” olmasını sağladı. Merkez Yönetim Kurulu ve Merkez Denetleme Kurulu üyeleriyle birlikte toplam sayısı seksen altıyı bulan kurultay delegesi sayısıyla kayd-ı hayat şartıyla genel başkan olmayı garantilemişti. Ta ki, 14 Nisan 2012 tarihinde yapılan 42. Genel Kurulda bir grup kurultay delegesinin “kral çıplak” dediği gün gelip çatıncaya kadar. O tarihte yerini Mehmet Öz’e bırakmak zorunda kaldı.
19 Nisan 2014 tarihinde Ankara’da yapılacak olan Türk Ocakları 43. Olağan Genel Kurulu öncesi Milli Düşünce Merkezinden bir heyet Mustafa Kafalı Hocaya giderek ve Anadolu’daki Türk Ocağı şubelerinden bir kısım delege de telefonlarla Türk Ocağı Genel Başkanlığına aday olması konusunda ısrarcı olmuşlar. Kafalı Hoca düz bir insandı. Alavere dalavere bilmez, siyasi entrikalara tenezzül etmez, hele hele delege oyunlarını hiç bilmezdi.
Bu konuda Prof. Dr. Abdulkadir Donuk: “…Türk milleti olarak iyi niyetimizden kaynaklanan bir zaafımızdan bahsetmek istiyorum. Hepimizde mevcut olan bu hususiyet Kafalı hocada da bulunmaktadır. Yanımıza gelen herhangi bir kişiyi, kendimiz gibi zannettiğimiz için, onun sözlerine, davranışlarına inanırız. Onun yalancı ve kötü niyetli olduğunu düşünmeyiz. İtimat ederiz…” demektedir.
Türk Ocağı Genel Merkezini babalarının tapulu malı telakki eden bir grup kendini bilmez -halen genel merkezde görev yapan bazı değerli arkadaşlarımı tenzih ediyorum- 43. Kurultay öncesi Kafalı Hoca ve eşi hakkında bir siyasi linç kampanyası başlattılar.
O tarihlerde Sevgi Kafalı ablayı defalarca telefonla arayarak Türk Ocakları’nın mevcut delege yapısıyla (ayıplı tüzük devam ettikçe) Kafalı Hoca’nın seçilmesinin imkansıza yakın olduğunu, seçimi alamazsa hocanın gönül dünyasının zedeleneceğini, bu sebeple hocayı vazgeçirmesini söyledim ama fayda etmedi. Hoca birilerine söz vermişti, sözünden de dönecek adam değildi.
O tarihte Türk Ocağı Genel Başkanı olan Prof. Dr. Mehmet Öz ve merkez heyet üyelerinin yeniden seçilme arzularının kınanacak, ayıplanacak bir tarafı yoktur. Ayıp olan kurultay öncesi Türk Ocağı Genel Merkezinde Genel Başkanlık açıklaması yapmak isteyen Mustafa Kafalı Hocanın yüzüne Genel Merkez binasının kapılarının kapatılmasıdır.
Düşünün ki, Mustafa Kafalı Hoca 1958 yılında Türk Ocağı Genel Merkezinde konuşmalar yaparken Kafalı Hocayı Genel Merkeze almayan Mehmet Öz ve bazı merkez heyet üyeleri ya henüz doğmamıştı ya da 3-4 yaşındaydılar.
Kafalı Hocadan daha genç olmak bir eksiklik midir? Hayır! Eksik olan, ayıp olan Türk milliyetçiliğinin ve Türk tarihçiliğinin bu ulu çınarına bu çirkin tavrın gösterilmesidir.
Keşke ilgili arkadaşlar Mustafa Kafalı Hocayı Türk Ocağı Genel Merkezinin kapısında çiçeklerle karşılayıp yukarıya buyur etselerdi. Milliyetçi camia nezdinde daha da büyürlerdi. Yine isterlerse yeniden seçilmek için istedikleri şekilde, meşru zeminde çaba gösterebilirlerdi.
İkinci ayıp kurultay esnasında divan başkanlığını yürüten -Osman Nurettin Gürgür’ün Yenimahalle’den arkadaşı- Av. Şerafettin Yılmaz’ın, Mustafa Kafalı Hocanın kürsüde 10 dakika bile konuşmasına müsaade etmeden sözünü kesmesi ama -eski genel başkan olmanın dışında- hiçbir sıfatı olmayan Osman Nurettin Gürgür’ün kurultay delegelerine bir saat nutuk atmasına izin vermesidir.
Aynı kurultayda Kayseri Şube Başkanı Satılmış Başaran’ın doksana yakın üst kurul delegesinin imzalarıyla teklif ettiği tüzük değişikliği talebini Divan Başkanının tüzük hükümlerini çiğneyerek, gündeme bile alınmadan reddettirmesi -Mamak mahkemeleri esnasındaki hizmetleri inkâr edilemez bu ünlü avukatın- meslek kariyerini yerle bir etmesine yol açmıştır.
- Kurultaydan hemen sonra tüzük değişikliği teklifi veren Kayseri Şube Başkanı Satılmış Başaran baskıyla başkanlıktan istifa ettirilmiş; Maltepe, Gebze, Nevşehir, Ankara, Manisa şubeleri Merkez Yönetim Kurulu kararıyla kapatılmıştır. Bu karar sonrası Gebze Şube Başkanı Sahip Ayhan derneğin defterlerini Emniyet’e teslim etmek üzere giderken üzüntüden kalp krizi geçirerek yola yığılıp kalmış ve vefat etmişti.
Samsun Türk Ocağı Eski Başkanı Prof. Dr. Kenan Erzurumlu: “Burada hocaya yapılan bir saldırıyı ve milliyetçi tavra yakışmayan bir davranışı anlatmam gerekiyor. Hoca 2014 Kongresinde Türk Ocakları başkanlığına aday oldu. Adaylığını Türk Ocağı binasında açıklamak istediklerinde, öğrencisi konumundaki ocak yöneticileri, hocaya Türk Ocaklarının kapısını açmadılar. Hayatını Türkçülük Ülküsü ve Türk Ocakları idealleri doğrultusunda harcayan Kafalı hoca, adaylığını Türk Ocaklarının kapalı olan dış kapısı önünde açıkladı. Yetmedi kongre sürecinde hocanın ders gibi konuşması, divan başkanı tarafından kesildi. Türkçülük ülküsünün yılmaz hizmetkarı Kafalı Hoca’ya, “sıra ve saygı”dan habersiz divan başkanı saygısızlık yapmıştı.” demektedir.
Mustafa Öztürk (Kayseri Türk Ocağı Eski Başkanı) diyor ki: “Bütün ömrünü Türklüğe hizmetle geçiren ve ilerlemiş yaşına rağmen mücadeleye, hizmete devam eden bu büyük insanı hâlâ anlayamamış olanlar da, maalesef vardı. Bunlar, Kafalı Hocanın 2014 yılında Türk Ocakları’nın genel başkanlığına aday olmasındaki mantık ve amacı kavrayamadılar. Hoca, genel başkan olsaydı, Türk Ocakları 1912-1931 yıllarındaki haşmetli günlerine dönebilirdi. 19 Nisan 2014 Cumartesi günü bu fırsat kaçırılmıştır.”
Şimdi bu satırları yazdığım için birileri adetleri olduğu üzere zıplayarak: “Yahu, birlik ve beraberliğe…” teraneleriyle “Bunlar yazılır mı? Kol kırılır, yen içinde kalır.” diyeceklerdir.
Yani bu ülkenin veya Türk milliyetçilerinin birlik ve beraberliğinin yegâne çaresi hep bu sözü geçenlerin işin başında kalmasıyla mı mümkün olmaktadır? Kırılan kol yen içinde kala kala kanser oldu. Haberiniz var mı, bilmiyorum.
Türk Ocakları Genel Merkezinin 43. Kurultayı, kurultaya katılan bir delegenin Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne (Dosya Nu: 2014/261) yaptığı itiraz üzerine iptal edilmiş ve bu iptal kararı Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 11.05.2017 tarihinde oy birliğiyle almış olduğu Esas Numarası: 2017/3991, karar numarası 2017/6905 kararı ile onaylanmıştır.
Bu iptal kararından sonra 19 Nisan 2014 tarihli 43. Kurultayın yenilenmesi gerekmekteydi. Bu yapılmadığına göre şu anda Türk Ocağı Genel Başkanı Mehmet Öz o makamda “fuzulî şagil” durumundadır. Dolayısıyla Türk Ocağı Genel Merkezinin o tarihten bu tarafa almış olduğu bütün kararların da yok hükmünde olması gerekmektedir. Tabii mahkemeye itiraz eden delege -hangi tesirler altında kalarak- işi takip etmeyip peşini bırakmıştır da bu sonuç doğmuştur bunu bilemeyiz.
Ama böyle durumlar için memleketim Kahramanmaraş’ta söylenen bir tabir vardır: “Çarşı itiyle ava gidilmez.” Rahmetli Kafalı hoca şehirli, medeni bir insandı. Bunu nereden bilsin?
Ha bu arada, yıllar önce kendisi lehine feragat edilen beyefendi ise merhum Kafalı Hocanın semtine bile uğramamıştı. Neredesin vefa? Geldiysen haber ver.
Eğer Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin bu iptal kararı sonrası Türk Ocağı Genel Merkezi iptal edilen kurultayı yenilemiş ise bunu bu satırlarda yazmaya hazırım. Ayrıca isteyene mahkeme ve Yargıtay kararını gönderebilirim.
Bu satırları yazarken Türk Yurdu Dergisi’nin Ekim 2019 tarihli 386. sayısı elime ulaştı. Derginin kapağına merhum Kafalı Hoca’nın bir fotoğrafını koymuşlar. Bir de iç sayfalarda Ahmet Bican Ercilasun Hoca’nın bir günlük gazeteye 8 Eylül 2019 tarihinde yazmış olduğu “Yiğit ve Âlim Bir Türkçü: Mustafa Kafalı” başlıklı yazısını eklemişler. Büyük lütuf doğrusu.
Milliyetçi Camia’nın genel beklentisi; Türk Yurdu Dergisi “Mustafa Kafalı Özel Sayısı” hazırlanması veya Türk Ocağı Genel Merkezi’nin “Mustafa Kafalı’ya Veda İlmi Toplantısı” tertip etmesi veya “Mustafa Kafalı’ya Armağan” kitabı hazırlatmasıdır. Bunlar bile Kafalı Hoca’ya sağlığında yapılan vefasızlığı unutturmaya yetmez. Ama en azından kendi iç dünyalarındaki vicdan azaplarını belki bir nebze olsun hafifletmiş olabilirler.
(Devam edeceğiz… Mustafa Kafalı Hoca’ya Veda)