“Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam;
Alıp beni götürsün, tam dört inanmış adam…”
Yazımızın birinci bölümünde (https://www.efendibarutcu.com/kahramanmarasin-imanli-ve-vatanperver-evladi-ali-karcinin-aziz-hatirasina/) 2 Ağustos 2020 tarihinde Ankara Karşıyaka Kabristanı’nda Cenab-ı Allah’ın sonsuz rahmetine dualarla tevdi ettiğimiz Ali Karcı’nın şahsında bir neslin kısa hikayesini anlatmaya çalıştık.
1960’la 1980 arasında üniversite ve yüksekokullarda okuyan bu neslin ortak gayesi 100 milyonluk Milliyetçi Büyük Türkiye’yi, bu topraklar üzerinde bir iman ve aşk medeniyeti inşası ile Türk milletinin; milli, İslami ve insani hedeflerine yeniden ulaşmasını sağlamaktı.
Bu ulvi hedeflere ulaşmanın maddi ve manevi alanda güçlü olmakla mümkün olacağının farkındaydılar. Onun içindir ki:
“Atom ve füze sanayii ilk hedef olacak,
Yabancıların oyunu nihayet bulacak.” diyorlardı.
Ve yine inanıyorlardı ki ülkeyi milli tarih şuuruna bağlı, Türk’ün ruh ve iman köküne bağlı, bilgili, ehliyetli, şahsiyetli, ülkücü-milliyetçi kadroların yönetmesi gerekiyordu. Onun içindir ki:
“Her hesap Türk’e doğru, her hesap Türklük için olacak,
Yabancıların oyunu nihayet bulacak.” diye haykırıyorlardı.
Ve yine diyorlardı ki:
“Her şey Türk için, Türk’e göre, Türk tarafından.”
Onlar için hayat Türklüğe ve insanlığa hizmet edildiği zaman bir anlam ifade ederdi. Dünyada her şey Hakk ve hakikate ulaşmak yolunda birer vasıtadan ibaretti. Siyasete bile böyle baktılar. Atsız Bey’in:
“Siyasette muhabbet… Hepsi yalan, palavra…
Doğru sözü Kül Tegin kitabesinde ara…”
mısraları hep dillerindeydi. İnanç ve ideallerini hiçbir dünyevi mevki ve makam için mezata sürmediler.
İşte bu Ülkücü nesilden bir delikanlıyı -bize göre delikanlılık yaşla değil kişinin karakteriyle ilgilidir- inanmış bir mücadele adamını, 2 Ağustos 2020 Pazar günü sonsuzluğa uğurladık.
Ali Karcı Ağabey’i Maraş Lisesi öğrencisiyken tanımıştım. O zaman İstanbul Hukuk Fakültesi’nden yeni mezun olmuş, Kahramanmaraş’ta avukatlık stajı yapmakta idi. Liseli bir grup arkadaşımızla fikri çalışmalarına katıldığımız Maraş Türk Ocağı’nda karşılaşırdık ve Maraş Lisesi’nde de bazı derslere girerdi.
1968 yılı sonlarında bir Cuma günü öğleden sonra birkaç arkadaşımla Kahramanmaraş Belediye Meydanı’ndan Kanlı dereye doğru çıkarken biraz yüksekçe bir binadan mehter sesleri geliyordu. Başımızı kaldırıp baktığımızda duvarında CKMP yazılı tabelayı gördük. Mehteran bölüğünün her Türk gencinin damarlarındaki kanı harekete geçiren nağmeleri bizi de cezbetmişti.
Binaya çıktık. Orada oturanlar arasında Ali Karcı Ağabey de vardı. Bize CKMP Genel Başkanı Alparslan Türkeş ve Antalya Milletvekili Osman Yüksel Serdengeçti’nin Kahramanmaraş’a geleceğini söyleyerek karşılamada bizim de bulunmamızı tavsiye etti. Üzerinde Dokuz Işık yazan incecik birer kitap hediye etti. Ertesi gün biz arkadaşlarımızla karşılamacılar arasında bulunduk. Kollarımıza birer kırmızı kurdele bağladılar. Boğazkesen Caddesi’ne, yukarı doğru “Başbuğ Türkeş” diye bağırarak çıktığımızı hatırlıyorum. Rahmetli Türkeş Beyi ve Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti Ağabeyi ilk defa o gün akşam Kayabaşı Mahallesi’nde “çocuk bahçesi” diye tabir edilen parkın karşısında bir kahvehanede yapılan kapalı salon toplantısında dinlemiştim.
Ali Karcı Ağabey İstanbul Hukuk Fakültesi’ne 1958 yılında kaydolur. Birinci ve ikinci sınıfı direkt geçer. Üçüncü sınıfta beş sene okumak zorunda kalır. Bunun sebebini şöyle anlatır: “Ben çok zeki bir öğrenci değildim ama çalıştığım zaman yapıyordum. Üçüncü sınıfa geldiğimde 1960 askeri darbesinden sonra üniversitelerde sol gruplar her türlü faaliyetin içine girmişler, milletimizin tarihine ve mukaddeslerine karşı yoğun bir karalama kampanyası başlatmışlardı. Bizler de Türk milletinin milli ruh köküne bağlı gençler olarak kendi fikir ve inançlarımız doğrultusunda faaliyetlerde bulunuyorduk. İstanbul Hukuk Fakültesi öğrencisiyken o yıllarda merhum şehit gazeteci İlhan Darendelioğlu’nun genel başkanlığını yaptığı Komünizmle Mücadele Derneği’nin İstanbul Üniversitesi başkanlığını yaptım. Bu cemiyetçilik-teşkilatçılık faaliyetlerine kendimi biraz fazla kaptırdım. Daha doğrusu bu bir zaruretti. O sebeple tahsil hayatım uzadı. Hatta 1967’ye geldiğimde rahmetli babam -Maraş’ta küçük bir esnaftı- ‘Artık okulu bırak, gel.’ dedi. ‘Bu benim için haysiyet meselesi olmuştur.’ diyerek fakülteyi bırakmadım. Ve çok şükür 1968 eylülünde İstanbul Hukuk Fakültesi’nden mezun oldum.”
1965’te o seneye kadar solun kontrolünde olan Milli Türk Talebe Birliği’nin kurultayında merhum Nevzat Kösoğlu, Mehmet Niyazi Özdemir, Özer Ravanoğlu, Azmi Becerikli, Rasim Cinisli ve arkadaşlarıyla beraber çok yoğun bir çalışma ve mücadele neticesinde MTTB’yi solun elinden kurtarırlar. O dönemin meşhur solcularından Yaşar Çengel’in başını çektiği sol gruba karşı kurultayda seçimleri kazanırlar. MTTB Genel Başkanlığı’na Rasim Cinisli, 1967’de -geçtiğimiz yıllarda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı da yapmış olan- İsmail Kahraman seçilir. O yıllarda bir heyet olarak Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ı ziyarete giderler. Sunay Paşa, “Sizlerle gurur duyuyoruz.” der. Ali Karcı söze başlar. Milliyetçi gençliğin bir cumhurbaşkanından neler beklediğini uzun uzun anlatır. Cevdet Sunay “Başkanınız kim?” diye sorar. İsmail Kahraman: “Başkan benim efendim.” der. Cevdet Sunay “Peki, başkan sensin de neden bu arkadaşınız konuşuyor?” diye sorduğunda İsmail Kahraman “Evet, başkan benim ama içimizde inandıklarını, doğrularını hiç çekinmeden söyleyen de Ali Karcı’dır.” der.
Ali Karcı İstanbul Hukuk Fakültesi’nden mezun olup Kahramanmaraş’a geldikten sonra, önce Ülkü Ocakları’nın kurulmasını, halk benimsediği takdirde CKMP’nin daha fazla kabul göreceğini söylese de arkadaşlarının da ısrarıyla -bir arkadaşından 25 lira borç para alarak- İstanbul Üniversitesi’nden arkadaşı (25 gün önce vefat eden) merhum Azmi Becerikli Bey’le beraber CKMP’yi kurarlar.
Maraş’taki teşkilat içi meselelerde bir ihtilaf çıkar. Ali Karcı’ya “Başbuğ Türkeş böyle talimat veriyor.” denildiğinde, “O Türkiye’nin başbuğuysa, ben de Maraş’ın başbuğuyum. Maraş’ın yapısını ben Başbuğ’dan daha iyi bilirim.” diyerek her zamanki şahsiyetli tavrını orada da gösterir.
Ali Karcı 1970’de bir sene Kahramanmaraş Belediyesi zabıta müdürlüğü yapar. Daha sonra askere gidip yedek subaylığını tamamladıktan sonra 1972’de Cumhuriyet Savcısı olarak göreve başlar. 26 sene 6 ay fiilen Cumhuriyet Savcılığı yapar. Bütün meslek hayatı sürgünlerle geçer. Çünkü o samimi bir Müslüman ve şuurlu bir Türk milliyetçisidir. Özel hayatında son derecede munis ve mütevazı bir şahsiyettir. Ama fikir ve inançlarına bir tecavüz söz konusu olduğunda tavizsiz bir mücadele adamıdır.
Ali Karcı’nın Cumhuriyet Savcılığı meslek hayatı hep muzır cereyanlarla mücadele ve sürgünlerle geçmiştir. Eh, ne de olsa rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti ile fikir ve inanç akrabalığı ve mücadele azmi benzerlikleri vardır. Mesela, Antalya Gazipaşa’da Cumhuriyet Savcısıyken bir akşamüzeri evine yaklaştığında yakındaki inşaattan demirler kapan aşırı solcular Ali Karcı’ya saldırırlar. Onun her seferinde evinden veya işyerinden çıkarken başvurduğu tek silahı Ayet-el Kürsî okumaktır. Yine Gazipaşa’da aşırı solcular tarafından evine üç kere dinamit atılır, her seferinde ailecek ölümden kıl payı kurtulurlar. Üçüncü dinamit lokumu yanlışlıkla bir alt dairede oturan solcu bir şahsın evinin penceresinde patlar. Yine Gazipaşa’da tanımadığı bir şahıs üzerine motosiklet sürer ve vücudu yara bere içerisinde kalır.
“Izdırap çek inleme… Ses çıkarmadan aşın.
Bir damlacık aksa da bir acizdir gözyaşın;
Yarı yol da ölse de en yürekten yoldaşın,
Tek başına dileğe doğru at salmalısın.”
Devam edeceğiz: Cumhuriyetin Korkusuz Savcısı…