TEKEL GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1977 yazında Tekel Kurumu felç halindeydi. Devletin üreticilerden satın aldığı 100 binlerce ton tütün depolarda çürüyor. Sigara fabrikaları çok düşük kapasitelerde çalışıyordu. Tekel ürünlerinin yokluğu, tekel bayilerinin önünde uzayıp giden kuyruklar, açık kara borsacılık herkesin gördüğü, içinde yaşadığı hallerdi. Tekel de ciddi bir değişime ihtiyaç vardı. Bakan tekelin içinden birinin Genel Müdürlüğe getirilmesine pek sıcak bakmıyordu. Sebep olarak da mevcut yapıya, düzene alışmış olan birinin, herşeyi tersine çevirmesinin, kurumda zihniyet değişimi getirmesinin, fabrikaları hızla toparlayıp üretimi yükseltmesinin pek mümkün olamayacağını görüyordu.
Daha önce kaymakamlık görevindeyken İngiltere de dil eğitimini tamamlayıp İç işleri Bakanlığında Müşavir olarak çalışan Esat GÜÇHAN Müsteşar Namık Kemal ZEYBEK tarafından davet edilir ve Bakan Gün SAZAK ’la kendisini tanıştırmak için makama götürür. Bakan:
“ Beraber çalışalım; sizi Tekel Genel Müdürümüz olarak görmek istiyorum.”
Esat GÜÇHAN düşünmek için süre ister. İçişleri Bakanlığında çalışmakta olan tecrübeli bir ağabey ona:
“Gün SAZAK, sana memlekete önemli hizmetler yapabilme fırsatı sunuyor. Tereddüt etme, kabul et…”
Esat Bey görevi kabul ettiğini bildirir.
Bakan SAZAK açık ve cesaret verici bir tonda konuşur:
“ İşiniz zor ama başaracaksınız, inşallah.
Bütün sorumluluğu cesaretle üstlen ve bütün yetkilerini tereddütsüz kullan. Uygun bulduğun, doğru gördüğün her tedbiri al. Dürüst ve cesur memurlarımızı hassas görevlere getir. Yapacağın her işin başında tecrübeli insanlara danış, sonra kararı kendin ver.
Benim yapmam gerekenleri çekinmeden benden iste.
Benim adıma veya partimiz adına haksız, yersiz bir istekle karşılaşırsan yapma; baskı hissedersen bana haber ver.
Bir şey daha: ben İstanbul’a gelince, beni karşılamaya falan havalimanına gelme! Bana refakat etmek için görevinin başından ayrılma, böyle işlerle boşa zaman harcama sen kendi işine bak. Allah yardımcın olsun…”
Esat GÜÇHAN Genel Müdürlük görevine başlamak için İstanbul’ a giderken Gün SAZAK’ ın sözleri beyninde yankılanmaktadır.
Alışılmadık farklı bir bakan karakteri ile karşı karşıya olduğunu çok iyi anlamaktadır.
BİR GARİP TAYİN TALEBİ
Gün SAZAK’ ın göreve başlamasından birkaç gün sonra Özel Kalem Müdürü Hüsamettin KORKMAZ İstanbul Gümrükleri Başmüdürü Oğuz ANTER’i arayarak birkaç gün önce görevden uzaklaştırdığı bir memurun eski yerine iadesini not ettirir. Ertesi gün İstanbul Gümrükleri hakkında bilgi sunmak için Bakan SAZAK Ankara’ya çağrılır. Bakan Sazak kendisini nezaketle karşılar, yer gösterir hal hatır sorar, sonra İstanbul Gümrükleri hakkında sorular sorar. Anter gümrüklerdeki durumun hiç iç açıcı olmadığını, düzenlemelere ihtiyaç olduğunu söyler. Görüşmenin sonuna geldikleri anda Anter:
Sayın Bakanım biz memuruz İstanbul da sizi temsil ediyor ve adınıza icraat yapıyoruz; talimatlarınızı yerine getirmek bizim görevimiz. Birkaç gün önce yolculardan rüşvet aldığını tespit ettiğimiz için yerini değiştirdiğimiz bir memurun eski görevine iadesi için Özel Kaleminizden bir talimat aldım. Yaptığımız bu nakili geri alırsak personelimiz üzerinde hoş olmayan etkiler bırakır. Yine de siz nasıl emredersiniz öyle yaparız…”
Bakan, sert bir el hareketi yapar:
“Sakın ha! Siz doğru olanı yapmışsınız devlet hayatında haklı ve doğru işlerden dönmek haksızlığa, yolsuzluğa kapıyı açmaktır. Böyle çürükleri ayıklayacağız: Hukuki sonuç alamadığımız durumlarda, sizin yaptığınız gibi pasif hale getireceğiz.
Bakan Özel Kalem Müdürü’nü çağırır. Bu işin nereden kaynaklandığını sorar; o da defterini açarak içindeki notu gösterir.
Şimdi bu arkadaşa bir yazı yazalım. İstanbul Gümrükleri Başmüdürlüğümüz tarafından yapılan işlem yerinde görülmüştür. Bundan sonra Bakanlığımızdan doğru bilgiye dayanmayan iddialar sebebi ile talepte bulunulmamasını rica ederim.
O anda Başmüdür Anter, saygı dolu bir şaşkınlığın içerisindedir. Yıllar sonra: Rahmetli gün SAZAK birkaç aylık bakanlık süresinde şahsiyeti ve devlet adamlığıyla bende derin izler bıraktı. Kendisini hep hayırla anarım diyordu.
Bakan Gün SAZAK sık sık gerek havaalanlarındaki gerek sınırlardaki gümrük kapılarını ziyaret ederek oradaki aksaklıkları yerinde tespit edip vatandaşlarımızın işlemlerini süratle yapılması konusunda talimatlar vermekte mevzuattan doğan eksiklikleri kısa sürede tamamlamaktadır. Esenboğa Havaalanı Gümrüğünü ziyareti esnasında memurlar bakana gerek özlük hakları gerekse çalışma şartları ile ilgili şikayetlerini dile getirirler.
Bakan’ın: “ Bütün Gümrük Teşkilatı, kısa zamanda lojmana, servis arabasına, yan ödemeye kavuşturulacaktır. Ayrıca kıyafet mecburiyeti de getirilecektir.” sözleri çalışanlar için güzel bir haber olur.
Gün SAZAK Gümrük Teşkilatı üzerindeki söylentilerin en kısa zamanda son bulacağına ve Gümrük Memuriyetine onur getirileceğine inanıyorum sözleri ile kafasında tasarlamakta olduğu çağdaş, düzenli ve iyi denetlenen Türk Gümrüklerini ifade etmektedir. Bunu gerçekleştirmek için ihtiyaç olan tek şey, bilinçli ve kararlı bir yönetimdi bu irade kendisinde vardı.
Gün SAZAK, ilk aylar boyunca Gümrükleri tepeden tırnağa inceleyip didiklemiş ve kısa zaman içerisinde berrak bir düşünceye ulaşmıştır. Yapılması gereken tek şey vardır. Türkiye Gümrükleri, büyük A’dan Z’ye kadar yeniden yapılandırılmalıdır!
Gün SAZAK, çağdaş yönetim teknikleri alanında derinliğine bilgi sahibiydi. Gelişmiş ülkelerde kurum ve şirketlerin başarısının yapılanma ve yönetim biçiminden kaynaklandığını iyi biliyordu. Üretimde kalite ve yüksek verim, yapılanma ve yönetim biçimi ile sağlanabilen sonuçlardır. İş gücü, makine ve ham madde gibi üretimin temel maddeleri, iyi işleyen yapı ve iyi yönetimle anlam kazanmaktadır.
9 Eylül de devlet bakanı Sadi SOMUNCUOĞLU ile beraber İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşu törenlerine katılırlar verdikleri ortak demeçte, İstiklal Savaşı’nın Türk milletinin yeniden silkinişinin ve emperyalist güçlere baş kaldırışının tarihimizdeki en son örneği olduğunu hatırlatarak: “ Askeri emperyalizmi dün Kurtuluş Savaşı ile yenen büyük milletimiz, 1977lerin dünyasında kültürel ve ekonomik emperyalizmin tehdidine maruz kalmıştır.”
İzmir’deki incelemeleri ve denetimleri esnasında İzmir Çamaltı Tuzlasını gezer. Kurulacak yeni tuz fabrikaları işletmeleri ile Türkiye’nin 1978 yılı sonunda tuz ithal eden ülke durumundan kurtulacağını anlatır.
Kaçakçılığın önlenmesi konusunda yine kararlı konuşur. “ Sınır kapılarından yapılan kaçak mal getirmeler, Türkiye’nin yıllık 5 Milyar Liralık kaybına yol açmaktadır. Rüşvet ve ahlaksızlık, Türkiye’de normal hala gelmiş ve rüşvet almayan devlet memurları ayıplanır olmuştur. Biz buna göz yummayacağız ve yolsuzluk yapanları derhal görevden alacağız.”
ECEVİT TÜRKEŞ İLE BAYRAMLAŞMAYA YANAŞMIYOR
Türkiye’nin o gergin döneminde şiddet hareketleri devam ediyor. Siyasi hava her geçen gün biraz daha ağırlaşıyordu. Sol örgütler bir mensupları öldürüldüğünde “Katil Türkeş” sloganları atıyorlardı. Öte yandan Ecevit’in her olaydan sonra MHP’yi suçlaması ve her ağzını açtığında ülkücülere saldırması; sol ve bölücü çetelerle omuzdaşlık olarak algılanıyordu. Artık ülkücülerde “Katil Ecevit” diye slogan atmaya başlamışlardı.
Ecevit’in solun büyük şemsiyesi olma ve gerginlik politikası ile güçlenme hesabı CHP’ye geçici bazı kazançlar sağlasa da Türkiye’ye çok ağır bedeller ödetiyordu. MHP’nin sürekli olarak tekrarladığı ve basında “ Barış Çağrısı” olarak isimlendirilen açıklamalar, Ecevit tarafından dikkate alınmıyordu.
Bayram yaklaşıyordu Genel Sekreter Yardımcısı Yaşar OKUYAN Genel Merkezdeki odasındayken Gün SAZAK uğrar.
OKUYAN:
“ Parti liderlerini bayramda bir araya getirebilsek, gazetelere bayram ziyaretlerinden fotoğraf versek ne hoş olur” deyince Gün Bey, gülümser:
“Ecevit ile Türkeş’i bir araya getirsek, Türkiye’ye bayram hediyesi olarak bu yeter.”
İki gün sonra Gün Bey Yaşar OKUYAN’ a telefon ederek Büyük Ankara Oteline davet eder. Okuyan buraya gidince Ankara Belediye Başkanı Vedat DALOKAY ile ikisinin baş başa oturduğunu görür. Yaşar OKUYAN liderlerin bayram ziyareti ile düşüncesini DALOKAY ‘ a anlatır. Zaten Türkeş Bey ile Ecevit’in Orandaki evleri yan yanadır. Kapı komşusudurlar. Birbirlerine ailece bayram ziyaretinde bulunsalar bu görüntü Türkiye’nin çok bir hava esmesine ve siyasi ortamın yumuşamasına sebep olur derler.
Gün Bey:
“Ben Türkeş Bey’i ikna ederim” deyince Vedat DALOKAY elini masaya vurur:
“ Bende Ecevit’i ikna edeceğim!”
Gün Bey, DALOKAY ile konuştuklarını Türkeş Bey’ anlatır. Bu bayram inceliği Türkeş Bey’in hoşuna gitmiştir:
“Gerekirse biz Ecevit’in evine gideriz bundan çekinmeyiz.”
Dalokay bir gün sonra Ecevit’le yaptığı görüşmeyi Gün Bey’e anlatır.
Ecevit:
“İyi olurdu ama ben bunu örgüte anlatamam…” cevabını vermiştir. Dalokay’ın ısrarı karşısında da:
“Yok Vedat Bey, örgüt bunu anlamaz siyaseten bana sıkıntı verir” diyerek kestirip atmıştı. Dalokay Ecevit’in bu tavrına çok içerlemişti.
O anda bu iki dostun Gün SAZAK ile Vedat DALOKAY’ ın omuzlarına ağır bir yorgunluk çökmüştü.
CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit o yıllarda CHP’ye nüfuz etmiş aşırı solcu , bölücü ve ırkçı unsurların adeta tutsağı durumundaydı. Nitekim Türkeş Bey bir demecinde:
“Sayın Ecevit bir kaplanın sırtına binmiş gidiyor, istediği yerde inemeyecek o kaplan onu felakete götürecek” diye beyanat vermişti ve sonradan haklı çıktı. Nitekim 12 Eylül Askeri Darbesinden sonraki yeni partileşme döneminde eşi Rahşan ECEVİT ile kurduğu Demokrat Sol Parti’nin hiçbir kademesine aşırı solcu, bölücü, mezhepçi bilinen hiçbir siyasetçiyi almamıştır.
Devam edeceğiz…
Devletler arası kaçakçılık ortaklığı