*Aziz dostlar,
Tam otuz beş sene önce -Bartın Özel Tip Cezaevi’ndeyken- yine bir ağustos ayının son günlerine rastlayan HİCRİ YILBAŞI dolayısıyla o yıllarda – 12 Eylül’ün cellatlarının elinden kurtulmak için- yurtdışına hicret etmek zorunda kalan bir Yiğit Ülküdaşıma, kardeşime (İsviçre’deki kimliği Nurtay Yaşar Ünler) yazdığım mektubu vatanda gurbet duygularıyla yeniden yayınlarken HİCRET ‘in 1441. Yıldönümünü Türk Dünyası, İslam Alemi ve insanlığın ilahi müjdelere mazhar olması niyazıyla tebrik ediyorum.
31.09.2019 – Ankara
28.09.1984 – Bartın
Aziz ve sevgili Nurtay, *
Yüce Allah’ın selamı ve rahmeti senin ve bütün insanların üzerine olsun.
Bugün hicri yeni yılın birinci günü. Mekke’den ayrılırken “ey Mekke bütün dünyada en çok sevdiğim yer, senin topraklarındır. Fakat senin evlatların, beni senin duvarların arasında huzur içinde bırakmıyorlar!..” diyen Resulallah’ın ve O’na sınırsız sadakatle bağlı ashabının bir gün mutlaka yeniden dönmek azmi ile hicret edişlerinin yıldönümü…
Medine üzerine doğan ve bütün bir cihânı aydınlatan nur deryasının, İslam’ın ilk devletinin kuruluşunun, tarihin kaydettiği en yüce kardeşlik olan, fedakârlığa ve feragate, Allah’ın rızasına dayalı İslam kardeşliğinin muhacir ve ensar arasında tesis edilişinin yıldönümü… Mübarek olsun.
Mübarek sözleriyle bugün de siyasi, iktisadi, içtimai sebepler ve tahsil vs. den dolayı vatanlarından ayrı düşmüş, vatan hasretiyle yanıp tutuşanların duygularına da tercüman olan şanlı peygamber ve ashabı sekiz yıl sonra mahzun ve meyus ayrıldıkları Mekke’ye zafer alayları ile girerek “ sana Kuran’ın tebliğini ve onunla ameli farz eden Allah muhakkak ki seni Mekke’ye iade edecektir” emri ilahisine, vaad-i ilahisine mazhar olmuşlardır… Aynı ruha aynı heyecana hasret mümin gönüllerin sabırlarının meyvelerini görmeleri bu hicri yılbaşında da başlıca niyazımız olmaktadır.
Sevgili Yaşar,
Haklı olarak geçmişte ve bugün muhitinde şahit olduğun çirkinliklerden, hayat süren leşlerin insanlık adına utanç verici rezaletlerinden yakınmaktasın. Hayatlarında dürüstlüğü, hakseverliği, fazileti düstur edinen idealist insanların kabulleneceği şeyler değil elbette… Ama bizim varlık sebebimiz de bütün bunların üzerine üzerine yürüyerek akıllı, şuurlu inançlı, yürekli ve soylu bir kavga ile millet ve memleketin mukadderatını tayin edici vasıfların millet evlatları tarafından kazanılmasını temin etmenin kavgası değil mi?
İnsan sevgisinden nasiplenmeyen, ilahi kaynaktan beslenmeyen, şehvet ve ihtirasların yarıştığı, zulüm ve tahakküm silahı ile ayakta duran alçakça bir hayatı, riya ve dalkavukluğu, işbirlikçiliği baş tacı eden, her türlü milli ve insani endişelerden uzak bir sistemin zevali yakındır yiğidim.
Bizim kaderimizi de elbette bunlar çizmemiştir. Buna razı da olamayız. Hücrelerine kadar çürümüş, kangrenleşmiş bir sistemin millete vereceği acı ve gözyaşından başka bir şey olamaz. Türklük fikrine inananları çarklarının arasında eritmeye, yok etmeye çalışan ceberut zihniyetle kavgamız nihayete kadar sürecektir. Mesele bütün gizliliklerine nüfuz edebilmekte… Çarkları Hakk’ın elinde döndürecek ehliyetli, liyakatli inananlar cemaatini teşkil edebilmekte… Rüzgarlardan, fırtınalardan değil kasırgalardan bile etkilenmeyen bir iman salabetine sahip mücadele adamları eninde sonunda mutlaka netice alacaktır. Ancak, geçtiğimiz aylarda Hakk’ın rahmetine kavuşan bir Allah dostu E. Hakkı Ayverdi Bey yıllar önce “memleketimiz millete dürbünün tersiyle bakan, snob taklitçi bir zihniyetin tazyiki altındadır. Hüküm ve kuvvet garp hayranlarının elindedir. Ters dürbün milleti karınca gibi gösterse de levh-i mahfuzda yazılı ezeli kanunların zırhı içinde, karınca misali azığını saklamakta, tefekkürünü mantığını yaşama ölçülerini, örf ve âdetini muhafaza etmektedir. Bunlardan bir tohum kalması kafidir. Bir gün onlar yeşerecek bu fetret devri geçecektir. Bu millet çok badireler atlatmıştır. Kendini bulması uzak değildir. Benliğine sahip nesiller su üstüne çıkacaktır.” demiş.
Bugün zaman ve şartlar arzu edilen istikamette seyretmese bile istikbali inancında sebat edenler tayin edecektir.
Mazharuddin Sıddıkî’nin Kuran’da Tarih Kavramı’nda sh. 24’de şöyle bir yorum var:”… insanlar ahlakî faziletlerine rağmen fert olarak silik ve tesirsiz kalırlar. Ama önemli çapta bir içtimai grup imanla beyanın ve netice olarak fazilet dolu dindarca bir hayata başlarken ferdi faziletlerin yanında karşılıklı iş birliği, toplu şahsiyet duygusu içtimai ideallerin gerektirdiği fedakârlıklara katlanma ve tehlikelere karşı bir hazırlık vs. gibi yüksek değerde bazı içtimai faaliyetleri de geliştirirler. Bütün bu yüksek faziletler, toplum hayatındaki dinamizm öğesini sağlayan imandan kaynaklanmaktadır. Bu dinamik kişilik onun, toplu kişilik anlayışı ve o kadar güçlü olmayan imandan kaynaklanan ülkülerden yoksun olan daha büyük gruplara karşı zafer kazanmasını sağlar. Bundan dolayı Kur’an faziletlerden söz ettiği zaman bunlar sıradan anlamlarından daha geniş bir anlamda ele alınmalıdır, çünkü bunlar güçlü bir imandan doğan aktif ve olumlu faziletleri ihtiva ederler.
Her halükârda imandan ilham alan ve onun toplu şahsiyet duygusuyla güçlenmiş olan bir grup, imanın birleştirici gücünü ve ondan kaynaklanan içtimai faziletlerden mahrum olan öteki gruplarla çatışmaya girdiğinde, çatışmanın sonucu her zaman daha az faziletli olan bir içtimai grubun parçalanması, birbirine daha çok bağlı ve imanının ülkülerinden ilham alan grubun iktidarı ele geçirmesi olacaktır…”
Günümüzde para, servet, sayı faktörü revaçta olsada, neticeyi her zaman inanç faktörü tayin etmiştir değil mi Nurtay…
Türk milleti layık olduğu refah ve saadete onu bir aşk derecesinde seven evlatlarının hizmet ve gayretleriyle kavuşacaktır. Veyl mağluplara… Veyl asalaklara… Veyl zalimlere… Sevgi ve hasretle gözlerinden öperim. Bütün inananlara selam, hürmet, dua… Ağabeyine hürmetlerimi ve selam ve hasretlerimi bildir lütfen. Allah’a emanet ol. Dualarını eksik etme…
Özel Tip Cezaevi
A-2 Bartın