MHP Genel Başkanı Sayın Dr. Devlet BAHÇELİ’ye Açık Mektup – 17

0
158

 

MHP GENEL BAŞKANI 

SAYIN Dr. DEVLET BAHÇELİ’YE AÇIK MEKTUP

-17-

                                                         

                      

                                                                       Efendi Barutçu

                                                                         14.05.2022

 

Sayın Genel Başkan;

Erken seçim çağrınızdan bir sene önceki 2001 ekonomik krizi patladığında ve devamında Türkiye bu büyük krizlerle boğuşurken zât-ı alinizden beklenen; her zaman gösterdiğiniz titizlikle 12, 13 senede ancak tamamlayabildiğiniz “ekonomi” doktoranızdaki engin bilgilerinize dayanarak ülkeyi bu çıkmazdan kurtarmanızdı.

Ama ne yazık ki, Türkiye ekonomisinin, “IMF’nin müfettişi” gibi davranan Kemal Derviş’e emanet edilmesine hiç itiraz etmeden razı oldunuz. Daha sonraki bir demecinizde: 

“Biz Kemal Derviş’i ekonomi müsteşarlığı için düşünüyorduk ama ekonomiden sorumlu bakan yapıldı ve hükümetin dördüncü ortağı gibi davranmaya başladı.” dediniz.

 Mademki hükümetin “dördüncü ortağı gibi” davranıyordu, müdahale edip görevden uzaklaştırabilirdiniz.

İktidarınız dönemindeki 2001 mali krizinin kısa bilançosunu, hafızaları tazelemek açısından aşağıda takdim ediyorum: 

Hatırlanırsa, hayalperest Bülent Ecevit’in 1973 ve 1978’deki Başbakanlığı dönemlerinde de Türkiye çok ağır iktisadi krizler yaşamıştı. 

Esnaf, Başbakan’a kasa fırlatırken –şimdi artık kasa fırlatılacak bir Başbakanlık da kalmadı- gazeteler ve televizyonlar ne hırsızlıktan bahsediyor, ne ülkenin soyulduğundan, ne de “yirmi altı özel bankanın” içinin boşaltılıp İsviçre bankalarına kaçırıldığından haber veriyordu.

Hazine soyuluyor, faizler yüzde yetmişlere fırlıyor, dolar bir gecede üç katına çıkıyor, birileri servetlerine servet katıyor, enflasyon almış başını gidiyordu. Türkiye kamuoyu ise “irtica” yaygaraları ile meşgul ediliyordu.

Milletin parasının bankacılık sistemi üzerinden “iç edildiği” bu saltanat günleri Şubat 2001’deki büyük krize kadar sürdü. Sırtını generallere dayayan sermaye çöktü. 

Ali Balkaner, Cavit Çağlar, Murat Demirel’in bankalarına el konuldu. 

Ne ilginçtir ki, bu bankaların yönetim kurullarındaki generallerin hiçbiri ne sorgulandı ne de hapse atıldı. Yönetim kurullarına general almayan Yurtbank ve Egebank patronları ise, yöneticileriyle birlikte yargılanıp cezalandırıldı. 

TMSF’ye, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na üç yılda 20 banka devredildi ve ekonomiye 17 milyar dolarlık yük bindirildi. 

 

Kötü yönetim ve kötü niyet sonucu batan bankalar, her Türk vatandaşının cebinden 246 Dolar götürdü. Yani, bugün doğan bir bebek omuzunda 246 dolarlık “batık banka borcu” ile dünyaya gözünü açmış oldu.  

Sözüm ona “İslamî finans” tarafında ise, başka dramlar yaşandı. Yurt dışında “alın teri, göz nuru” ile çalışan binlerce gurbetçinin, yemeyip içmeyip kıt kanaat geçinerek bir kenara koydukları milyarlarca Alman markı tasarrufu; bilgisiz, tecrübesiz, ihtiraslı ve vasat İslamî holding yöneticilerinin elinde yok oldu.    

Bu iktisadi krizin tetikleyicisi, 19 Şubat 2001 tarihinde Çankaya Köşkü’nde yapılan MGK toplantısındaki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in, Başbakan Bülent Ecevit’e dönerek: 

“Sayın Başbakan;

Çamur üzerinde oturuyorsunuz. Böyle devlet yönetimi olmaz. Yolsuzlukların üzerini örtmeyin, ben yolsuzlukları ortaya çıkarmaya çalışıyorum, siz beni engellemeye çalışıyorsunuz. 

Beni küçük düşürüyorsunuz, kamuoyu önünde beni yıpratmaya çalışıyorsunuz. Ben Cumhurbaşkanıyım, her türlü yetkim var. Anayasa’yı bilmiyorsunuz, bilene de sormuyorsunuz. Sürekli Anayasa’ya aykırı kararnameler gönderiyorsunuz. 

Yolsuzluklarla mücadeleye devam edeceğim, yargıyı emrinize almışsınız, yasamayı baskı altına aldırıp yolsuzluk yapanları kayırıyorsunuz. Yolsuzluk yaptığı söylenenler hâlâ kabinede” diyerek haykırıyordu. 

Sayın Cumhurbaşkanı’nın işaret ettiği “kayırılanlar” ve “yolsuzluk yapanlar” kimlerdi? 

Bunları hiç merak etmediniz mi? 

Bunlara nasıl müsaade ettiniz Sayın Genel Başkan? 

Bu ve benzeri konularda size yakınıp gelen MHP’li milletvekillerine:

“Sözümüzde duracağız.” demekle yetiniyordunuz.

Peki, Türk milletine ve Türk milliyetçilerine verdiğiniz sözler, hiç hatırınıza gelmedi mi? 

 

Sayın Genel Başkan;

Lider demek; “zamanın ruhu”nu okuyabilen demektir. 

Lider demek; “yalana sus, talana isyan ve ahlaksızlığa ceza” demektir. 

Zât-ı aliniz ise, “yalancılara sus”, diyeceğinize; yalanlar karşısında kendiniz sustunuz. 

Ülke varlıklarının talan edilmesini seyretmekle yetindiniz. 

Ahlaksızlıkları cezalandırmak yerine, duymamazlıktan görmemezlikten geldiniz.

Örnek mi istiyorsunuz? 

Ortaya çıkarılmasıyla birlikte, kamuoyunda büyük yankı uyandıran birkaç yolsuzluk olayını aşağıda arz ediyorum:

 

Beyaz Enerji Operasyonu (6 Ocak 2001)

Enerji Bakanlığı’ndaki ihale yolsuzluğunu ortaya çıkarmak için bu defa düğmeğe basan emniyet değil, asker (jandarma) idi.

Ankara Jandarma Bölge Komutanı Tümgeneral Osman Özbek Paşa’nın talimatıyla başlatılan operasyon sırasında Enerji Bakanı ANAP’lı Cumhur Ersümer, TEAŞ Yönetim Kurulu Üyesi ve eski Devlet Bakanı Birsel Sönmez, Başbakan Yardımcısı ise Mesut Yılmaz idi.  

Osman Özbek Paşa’nın peşinden uzun süre koştuğu ama siyasiler ve komutanları tarafından önünün kesildiği, soruşturmanın Etibank yönetim kurulu üyesi ve eski Devlet Bakanı Güneş Taner ile Başbakan Yardımcısı ve ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’a ulaşacağı söylentileri üzerine, Özbek Paşa’ya baskılar son haddine gelmişti.

 

Sayın Genel Başkan;

Bu Mesut Yılmaz, 1999 Nisan’ında, Maraş’ta, Kıbrıs Meydanı’nda:

“Ey Mesut Yılmaz, Amerikalara da gitsen, seni yakandan tutup getirip, yaptığın yolsuzlukların hesabını sormazsam namerdim.” diye haykırdığınız Mesut Yılmaz idi.

Hesap soramadığınız gibi sizin de desteğiniz ile çıkarılan “Rahşan Affı” ile yakasının kanunun pençesinden kurtulmasına yardımcı olan da sizdiniz.

Mesut Yılmaz, Osman Özbek Paşa’dan, “Beyaz Enerji Operasyonu”nun intikamını almak için harekete geçmişti.

Yapılan anlaşmaya göre; Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman, Osman Özbek Paşa’nın görevden alınmasını sağladığı taktirde, ilk Askerî Şûra’da kendisinin Kara Kuvvetleri komutanı olarak atanması için her türlü desteği vaadediyordu.

Nitekim, 2001 Ağustos ayında yapılan Yüksek Askerî Şûra’da, Tümgeneral Osman Özbek Paşa, tenzil rütbeyle (tuğgenerallik rütbesiyle) temsil edilen Kayseri Jandarma Bölge Komutanlığı’na atanmış, kısa bir süre sonra da istifa etmişti.

Bir yıl sonraki Şûra’da da Aytaç Yalman Paşa, Kara Kuvvetleri Komutanı olmuştu.

 

İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın Bakanlıktan Alınması

  1. Hükümet’te İçişleri Bakanlığı’na ANAP kontenjanından atandıktan sonra, birçok operasyona imza attığı için ANAP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz ile sürtüşmeler yaşayan Sadettin Tantan, bir televizyon programında, içi boşaltılan özel bankalardan bahsederken; 

“Mesela Dışbank!” demesi üzerine, anında Dışbank’ın o dönem patronu olan Aydın Doğan, telefonla programa katılarak İçişleri Bakanı’nı ağır şekilde eleştirdi.

İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, akabinde, Başbakan Yrd. Mesut Yılmaz tarafından görevden alındı.

İçişleri Bakanlığı döneminde, özellikle yolsuzluklara karşı savaş açan ve “paraşüt”, “balina”, “kartal”, “kasırga”, “matador”, “bufalo”, “fırtına” ve “beyaz enerji” operasyonlarına imza atarak bakanlğı döneminde polisin ve jandarmanın yaptığı ve bakanlıklardan devlet dairelerine kadar uzanan büyük operasyonlar yürüten isim Sadettin Tantan idi.

Bu operasyonlarda kamuoyunun yakından tanıdığı birçok kişi gözaltına alındı ve daha sonra tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Erol Evcil, Yahya Murat Demirel, Nail Keçili, Ali Balkaner, Hayyam Garipoğlu, Dinç Bilgin ve Cavit Çağlar; Sadettin Tantan’ın bakanlığı döneminde cezaevi ile tanıştılar.

Dönemin ANAP’lı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer de bu operasyonlar sonucunda istifa etmek zorunda kalmıştı.

 

Bayındırlık Bakanlığı’ndaki Yolsuzluklar ve Yüce Divan Yargılamaları

Dönemin MHP’li Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın istifasıyla sonuçlanan operasyonda; 22 Ağustos 2001 tarihinde Savcı Cengiz Köksal, Bakanlığa baskın düzenledi.

Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın, 5 Eylül 2001’de, soruşturmanın selameti açısından istifa etmek zorunda kaldı.

MHP’nin, üç buçuk yıllık Hükümet ortaklığı döneminde, tek öğüneceği husus, 1999’daki Marmara büyük depreminden sonra, Bayındırlık Bakanı ve ekibinin olağanüstü gayretleriyle bir yılda şehirlerin yeniden inşa edilmesiydi.

Bayındırlık Bakanı, daha sonraki yıllarda bu konuyla ilgili olarak Yüce Divan’da aklansa da iftihar edilecek bu başarı ne yazık ki, yolsuzluk söylentilerinin gölgesinde kaybolup gitti.

 

Devam edeceğiz …

 

 

 

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz