Sayın Genel Başkan;
O dönem öyle bir dönemdi ki, Ecevit ve hempalarının “666 ak gün” diye takdim ettiği aslında Türkiye’nin her alanda karanlıklara boğulduğu “Güneş Motel” rezaletiyle kurulan hükümetin “666 Kara günde” ve akabinde 12 Eylül Askeri darbesiyle gelen zulüm ve işkence döneminde yaşananlar ciltlerle kitaplara sığmayacak kadar çok zor ve çetin günlerdi.
O günler Kredi Yurtlar Kurumu’nda kalan üniversite ve yüksekokul öğrencisi ülkücülerin kayıtlarının silinip “Pol-Der” üyesi polisler marifetiyle bir sabah sorgusuz sualsiz sokaklara atıldığı günlerdi.
“On binlerce ülkücü üniversite öğrencisinin, “öğrenim özgürlüğünü engellemek” iddialarıyla tutuklanıp aylarca cezaevlerinde kalmak zorunda bırakıldığı bir zaman diliminde, “Türk’ün ateşle imtihanı” günlerinde,
Merhum Ozan ARİF’in:
“Üç kardaştık bir zamanlar üç kardaş
O toprakta, sen zindanda, ben sürgün
Aklımıza gelir miydi hiç kardaş
O toprakta, sen zindanda, ben sürgün.
……
Aynı aşkla doluydu içimiz,
Bu vatanı sevmek idi suçumuz,
Bir kaderin kurbanıyız üçümüz,
O toprakta, sen zindanda, ben sürgün
O çiçekti hain eller kuruttu,
Şehit edip omuzlarda yürüttü,
Seni zindan, beni gurbet çürüttü,
O toprakta, sen zindanda, ben sürgün…
…
Arif der ki; bu çileler, bu ahlar,
Belki bu çilede bize felah var,
Kul bilmesin, bizi bilen Allah var.
Mısralarında özetlediği nerdeyse 200 yıllık bir ömrü on-onbeş seneye sığdıran bir neslin çektiği bütün acılar, maruz kaldığı bela ve musibetler babalarının tarla, mal mülk davalarından dolayı başlarına gelmemişti.
Türk milletinin büyük geleceği için mücadele ederken milletimizin düşmanlarının saldırılarına, tehditlerine ve iftiralarına maruz kaldılar.
Hayatları, “cezaevi-hastane-mezarlık” üçgenine sıkışmış gibiydi. Biraz şanslı olanlar da yabancı diyarlarda vatana hasret yaşamaya mecbur kalmışlardı.
Bu sebeple de milliyetçi hareketin dünü, bugünü ve geleceği hakkında söz söylemeye -en az zât-ı aliniz kadar- hakları vardır, haklarımız vardır.
Sayın Genel Başkan;
MHP Genel Başkanlığına seçildiğiniz 6 Temmuz 1997 tarihindeki olağanüstü kurultaydan bugüne tam çeyrek asır geçti.
Kurultay’ın kapanışında sarf ettiğiniz bazı sözlerinizi hatırlatmak istiyorum.
“Kampanya dönemi boyunca verdiği sözleri unutmayan, ilkeli ve dürüst siyaset çizgisinden ayrılmayan bir genel başkan olacağımı bilmenizi istiyorum.’’
“Yolsuzluk, rüşvet, enflasyon, işsizlik ve bunların sonucu olan yoksulluk, uzun yıllardır insanımızın üzerine çökmüş kâbus gibidir. Artık kronikleşmiş olan bu sosyal belalardan bir an önce kurtulmamız gerekmektedir.’’
“Bu zamana kadar iktidar olan partilerin büyük vaatlerde bulunmasına rağmen alınan mesafe yetersizdir, ümit kırıcıdır, bunun temel sebeplerinden biri iktidarın milliyetçi, bilgili ve dürüst kadroları ve anlayışları ihmal etmiş olmasıdır.’’
“Partimizin iktidarı, inançlı, dürüst ve milliyetçi kadroların eksikliğinin hissedilmeyeceği bir iktidar olacağı için daha başlangıçta çok avantajlı bir konumda olacaktır.’’
“Aziz dava arkadaşlarım bugünden itibaren hedeflerimizin ilk adımı olan onurlu iktidar yürüyüşümüz başlamıştır. Milletini ve vatanını seven, parlak geleceğimizi inşa etmek isteyen herkesi Milliyetçi Hareket Partisi’nde toplanmaya çağırıyorum.’’
Sayın Genel Başkan;
Toplumun her kesiminden hayatın her alanında milletimize hizmet aşk ve heyecanıyla dolu iyi yetişmiş on binlerce aydın ve milyonlarca taraftar bu çağrınıza uyarak MHP saflarında toplandı ve MHP camiası olarak Nisan 1999 genel seçimlerinde %18’lik bir oy oranıyla –ve çok az bir farkla- Türkiye’nin 2. büyük siyasi partisi olduk.
Ne yazık ki bu süreç basiretle yönetilemediği ve büyük düşünülemediği için Milliyetçi hareketin ileriki yıllarda gerçekleşecek olan tek başına iktidar yollarını tıkadınız.
25 yıl önce verdiğiniz sözlerden hiçbirisi gerçekleşemedi.
Tam 25 yıldır, “Birileri gelecek, partideki iktidarınızı sona erdirecek” endişeleri bir türlü üzerinizden atamadığınız gibi arka arkaya yaşanan tasviyelerle de Ülkücü Türk Milliyetçileri’ni fikirlerinin ocağından uzaklaşmalarına yol açılmış oldu.
Her biri adeta;
‘’Öz yurdunda garip’’ durumuna düştüler.
Ülke genelinde çok değişik siyasi partiler ülkücü milliyetçi aydınları aralarına davet ettiler, kapılarını açtılar.
Milliyetçi kadrolar bu siyasi partilerde el üstünde tutularak il başkanı, belediye başkanı, milletvekili hatta bakan oldular. Türk siyasetine başarılı hizmetler sundular. Bizler bugüne kadar kendi fikir ocağımızdan ayrılmayı içimize sindiremesek de bu arkadaşlarımızı kınama hakkını da kendimizde görmüyoruz.
Zât-ı alinizin döneminde MHP’de, “Küçük olsun, bizim olsun; kontrolü kolay olur” anlayışı hakim zihniyet olduğu ve büyük hedefler ortaya konulamadığı için dışarıdan gelen her ülkücü, “Yerimiz daralır” korkusuyla reddedildi.
Sayın Genel Başkan;
Siyaset; insanlara hizmet edebilmenin en yüksek noktasıdır. İnsanların sosyal hayatlarını, ekonomik meselelerini, çocuklarının geleceğini hazırlayabilmek ancak siyaset ile sağlanabilir.
Onların dünya üzerinde verimli ve yararlı birer varlık olarak yaşayabilmelerini sağlamak siyasilerin en önemli görevidir. Onlara mutlu bir gelecek ve iyi hayat şartları ve gelişmiş bir yaşama seviyesi şekillendirebilmek ancak doğru, dürüst ve yarını görebilen iyi siyaset adamlarıyla mümkündür.
Siyasetin seviyesi ve verimliliği topyekün yaşanılan toplumu ve milletimizi etkileyeceği için bu siyaseti oluşturan siyaset adamlarının da bunu sağlayacak niteliklerde olmaları gerekir.
Siyaset ile uğraşan insanların ciddi, kültürlü, prensip sahibi ve dürüst olmaları yapılacak siyasetin de kalitesini belirleyecektir.
“Her toplumsal sözleşme, öncelikle ahlaki değerler manzumesine dayanmalıdır. Adalet duygusu ise, insanlık şerefini belirleyen faziletlerin en başında gelir. Ancak hukukun üstünlüğüne dayanan bir toplum, insanları yüceltir.’’
Demokratik siyaset; iyi ile kötünün, hak ve özgürlükler ile meşruiyetin, hukukun üstünlüğüne dayanan ve halkın denetimiyle katılımına açık ve şeffaf bir anayasal zeminde dengeye ulaşmasını mümkün kılan yegâne yönetim anlayışıdır.
Tutarlılığı ve dürüstlüğü ödüllendiren demokratik denetimin, açıklığın, ifade hürriyetinin ve bağımsız yargının varlığı sadece siyasi değil, toplumsal ahlakın da temel güvencesini teşkil eder.
Aynı şekilde yasalar önünde eşitlik ve yönetenlerin yönetilenlere hesap vermesi toplum-devlet ilişkilerinin ve ortak değerler biçiminde toplumsal değerler zemininde kurulabilmesi için vazgeçilmez ilkelerdir.
Bağımsız yargı ve savcılar, hür basın, toplumun ortak geleceğine sahip çıkan ve siyasette en geniş katılımı mümkün kılan gönüllü kuruluşların varlığı, kısacası sivil toplumun yurttaşlık erdemleri zemininde güçlendirilmesi ve devletin vatandaşına en yakın düzeyde karar alabilen bir biçimde yeniden yapılandırılması, yolsuzluklarla mücadele stratejisinin temel direkleri arasında yer almaktadır.
Zât-ı alinizden, MHP’nin son 25 yıllık siyasi karnesini tarafsız bir gözle tam bir vicdan ahlakıyla değerlendirmenizi istesek, acaba “geçer not” verir miydiniz?
Sayın Genel Başkan;
Kamuoyuna “Türk tipi’’ başkanlık sistemi diye sunduğunuz bu sistemin kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ve meclisin yasama ve denetim görevlerinin askıya alındığı bir “tek adam’’ rejiminden farkının olmadığı cümlenin malumudur.
Devam edecek …