Sayın Genel Başkan;
“Maddi sefalet”e düşen insan ve toplumları, zaman içerisinde alınacak tedbirlerle yoksulluk ve sefaletin pençesinden kurtarmak mümkündür. Ama “Ruh sefaleti”nin pençesine düşen insanlar ve topluluklar helak olmaya mahkumdur.
Ne yazık ki, toplumumuz yıllardır “ruhuna ve manasına yabancı” menfaat kölesi haşereler durumuna düşürülmek istenmektedir.
Doğruluğun yerini, “yalan” ve “riya”; hasbiliğin yerini, “ikiyüzlülük”; dindarlığın yerini, “din tacirliği”; birleştirici milliyetçiliğin yerini, “toplumu kamplara bölen”, siyasi mücadeleyi “siyasi düşmanlığa dönüştüren” bir anlayış almış durumdadır.
Milletimizin ruh ve mana bütünlüğünü sağlayan -nerdeyse- “bütün kutsallarımız kirletilmiş”durumdadır.
Yıllardır milletimizin millî ve manevi değerleri iliklerine kadar sömürülerek “ahlaklı olmadan dindar olmayı başarmış” bir insan yığını haline getirilmek istenmektedir.
Sayın Genel Başkan;
21 Ocak 2018 tarihli basın toplantınızda:
“Merhum Peyami Safa’nın ifadesiyle söylersek hayat siyasettir, bu nedenle siyaset insandan ayrı, insandan muaf, insani değerlerden kopuk irtibat ve ilişkiler ağı şeklinde değerlendirilemeyecektir.
İnsanın olduğu her alanda, sosyal ve beşeri diyalogların kurulduğu her sahada karşımıza muhakkak siyaset çıkacaktır ve çıkmıştır.
Eğer siyaset milli ve ahlaki gerçeklerden uzaklaşır, insani ve vicdani ölçüleri kaybederse kuyruğunun peşine takılan kedi misali kendi fasit çemberi etrafında dönüp duracaktır.
Bunun sonunda ise anlaşmazlıklar genişleyecek, anlam ve kavram bunalımları gemi azıya alacaktır.
Bu suretle siyaset tırmanışa değil, tükenişe; yükselişe değil, yozlaşmaya çanak tutacak ortamı hazırlayacaktır.” ifadelerinizle yine büyük bir sezgi eseri 2022 Türkiyesinin siyasi çıkmazlarına işaret buyuruyordunuz.
Pekiyi bugün, bu çıkmaza sürüklenmemizin müsebbipleri kimlerdir?
Sayın Genel Başkan;
Siyasetçi; sadece kendisinin değil, kendisini destekleyenlerin de sorumluluğunu taşır.
Halk; seçtiği siyasetçinin kendini temsil etmediği hissine kapılırsa, ona bir daha yetki vermek istemeyecektir.
2002 Genel Seçimleri’nden sonra milletimizin, partimize ve zât-ı alinize bir türlü “siyasi temsil yetkisi” vermemesinin sebeplerinin burada aranması gerekir.
Önümüzdeki genel seçimlerde partimizin Türk milletinin geniş desteğine mazhar olabilmesi için duruşumuzun her konuda net, “hak ve adalet çizgisinde”, yönetim anlayışımızın “liyakat esaslı”düzenlemelerle itibarlı ve hak ettiği yerde olması gerekir.
Sayın Genel Başkan;
Bugün, Allah’tan ve millet iradesinden başka güç tanımayan, hiçbir tesir altında kalmadan, hak ve hakikatin yolundan ayrılmayan bir mücadele anlayışına ve bu mücadeleye öncülük edecek bir inanç ve kararlılığa ihtiyaç vardır.
Milliyetçi Hareket’in özlenen iktidarı için en başta zât-ı aliniz olmak üzere, hepimizin üzerine düşen görevler vardır.
Kendisini fildişi kulelere veya aşılmaz duvarların arkasına hapsetmeyip gerekirse, Anadolu’yu “demir asa, demir çarık” dolaşarak, halkın arasına karışıp, “halkın dertlerini kendi derdi bilen”, sevinçlerine ve kederlerine iştirak eden bir liderliğe ihtiyaç vardır.
%25’lere ulaşan işsizliğe, özellikle iş bulamadıkları için gençlik enerjilerini kahve köşelerinde tüketen, yarınlarına dair umutlara hasret gençleri anlayan ve onların derdine ortak olan, en büyük zenginliğimiz olan “beşerî sermayemizin” heder olmasına razı olmayacak, bir liderliğe ihtiyaç vardır.
Ne yazık ki, bu ülke; kendi yetiştirdiği gençlerinin kendi ülkelerinde bir “gelecek hayali”kuramadıkları bir ülke haline gelmiştir.
İyi yetişmiş on binlerce gencimizin, ülkede yaşanan “adaletsizliklere, adam kayırmacılıklara, zümre saltanatına ve hukuksuzluklara” tahammül edemeyerek yabancı diyarlara göçüp gitmeleri karşısında -ülkesinin geleceği adına- uykuları kaçan bir liderliğe ihtiyaç vardır.
Sayın Genel Başkan;
Zât-ı aliniz de eski bir akademisyen olarak takdir edersiniz ki, üniversiteler bir ülkenin “kalkınmasının lokomotifi” mesabesindedir.
Üniversitelerimiz çağdaş bilimin verileri ışığında eğitim yapmak yerine bir siyasi partinin “arka bahçesi” durumuna getirilmek istenmektedir.
Bu konuyla ilgili feryadımızı biz de iki yıl önce, “Üniversiteler Camiiler ve Bilim ve Teknoloji”başlıklı yazımızla dile getirmiştik.
https://www.efendibarutcu.com/universiteler-camiiler-ve-bilim-ve-teknoloji/
Üniversitelerimizdeki “eğitim kalitesinin derecesini” açıklaması bakımından değerli fikir adamı, araştırmacı yazar Sayın Taha AKYOL’un bu konudaki 20 Temmuz 2022 tarihli yazısının sadece bir paragrafını zikretmemiz bile “üniversitelerimizin acıklı durumunu” ortaya koymaya yeter zannederim.
“Wold Economic Forum (WEF) raporundan bahsedeceğim: 2008 raporunda Türkiye eğitim kalitesi ölçümünde 91 sıradaydı. 2018 raporunda ise, 101. sıraya düşmüş bulunuyoruz. Hele Matematik ve Fen Bilimleri’de 104. sıradayız! (WEF Competitive Report, 2018, s. 292)
Prof. Kemal GÖZLER’in “Akademinin Değersizleşmesi” başlıklı makalesini de okuyunuz lütfen.
(https://www.anayasa.gen.tr/degersizlesme.htm)
Yine bugün (21 Temmuz 2022) internet sayfalarında yayımlanan “Dünya Üniversiteleri Sıralaması” haberine göre:
Son 20 yılda,
ODTÜ, 85’inci sıradan 801’inci sıraya,
İTÜ, 150’nci sıradan 850’nci sıraya,
BOĞAZİÇİ ÜNV, 137’nci sıradan 650’nci sıraya gerilemiştir.
Sayın Genel Başkan;
Dünya malına karşı sadece “kişisel olarak” uzak durma tavrınızın yetmeyeceği ortadadır.
Devlet ve millet hayatında yaşanan soygunlara, FETÖ borsaları yoluyla servetlerin el değiştirmesine, siyasete “Harun” olarak girmekle övünenlerin, nasıl “Karun” gibi zengin olduklarını sorgulayarak yolsuzluklara, israfa karşı da cesaretini imanından alan, gür bir sada ile YETER! diye haykıracak bir liderliğe ihtiyaç vardır.
Sayın Genel Başkan;
Şahsi dürüstlükle yetinmeyip siyasi kadrosunu “ahlak ve fazilet numunesi”, “ehliyetli ve liyakatli” inanmış insanlarla kurabilen, partisinde nüfuz ticaretine, sinsi dalavereci tavırlara fırsat vermeyen bir ahlaki ilkeyi hakim kılacak liderliğe ihtiyaç vardır.
Meseleler karşısında ani öfke patlamalarına esir olmak yerine, gerekirse sabır taşlarını dahi çatlatacak bir “sabır ve tevazu” ile davranacak, milli meselelerde cesur adımlar atacak, Türk milletine hizmet yolunda her türlü tehlikeyi göğüsleyebilecek cesarete, bölgedeki ve dünyadaki gelişmeleri yakinen takip edebilecek bir bilgeliğe ihtiyaç vardır.
Çevre katliamına yol açan HES’lere YETER!
Çevre ve orman yağmasına YETER!
Akarsuların kirlenmesine YETER!
Şehirlerimizin beton yığınına döndürülmesine YETER!
Türkiye’nin “STRATEJİK GÖÇ MÜHENDİSLİĞİ” yoluyla “KAÇAK GÖÇMENLER ÜLKESİ” haline getirilerek nüfus yapımızın bozulmasına YETER!
diyecek bir liderliğe ihtiyaç vardır.
Çünkü bunların her biri, ülkemiz için başlıbaşına birer “beka” tehdidir.
Sayın Genel Başkan;
Eğer yukarıda saydığımız her biri paha biçilemez değerdeki tavırlara doğru korkusuzca yol alırsanız; hiçbir mevki, makam, mansıp talep etmeksizin hemen yanıbaşınızda yer alacak inanmış milyonları bulacaksınız.
Aksi takdirde…
Allah (C.C.) in