BUNLARI DA YAZACAK BİR “YİĞİT” ARIYORUM…
23 Haziran 2019 tarihinde yapılacak olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini bir varlık yokluk meselesi haline getirenlere, bir beka meselesi haline getirenlere yazıklar olsun.
Her ne pahasına olursa olsun kazanmak çabasıyla hiçbir ahlâki, vicdâni, insani, milli ölçüye riayet etmeksizin ve endişe taşımaksızın; Makyavelist bir anlayışla her yolu mübah sayan ahlakı, vicdanı ayaklar altına alan anlayış sahiplerine yazıklar olsun.
Anadolu’daki yaygın bir tabirle kendi gözündeki merteği görmeyip, karşısındakinin gözündeki çöpü görecek kadar izan ve idrakten uzak davrananlara yazıklar olsun.
Her gün beka tehdidinden, Türkiye’nin etrafının düşman güçler tarafından kuşatılmışlığından, Doğu Akdeniz krizinden bahseden; ama bütün bu kuşatılmışlıklara karşı millet olarak bir olmamız gerektiğini adeta unutarak, milletin birliğinden birinci derecede mes’ul olduğu halde siyasi muarızlarını ötekileştirip hizmet rekabetini düşmanlığa dönüştüren halkı kamplara bölen sakil zihniyet sahiplerine yazıklar olsun.
Bugün sosyal medyadaki bir paylaşımında, “HDP bize oy versin, gerekirse özerklik meselesini yeniden görüşebiliriz” yazan, sonrasında gördüğü tepki üzerine inkâr eden, sözde Başkanlık Sisteminin hukuk mimarı, bütün zamanların Adalet Bakanı adayı, yazdıklarını inkarla şöhret kazanmış sözde anayasa profesörüne yazıklar olsun.
Bir parti Genel Başkanlığında tutunarak ahlâken, fikren ve fiziken tükenmiş, siyasi ömrünü uzatabilmek, milletvekilliğini sürdürebilmek için bütün ilkelerini ayaklar altına alan, davasını, mazisini, şahsiyetini inkâr ederek zillete düçar olanlara yazıklar olsun.
Milliyetçiliğin ve demokratlığın birinci şartının, millet iradesine saygı olduğunu unutarak bir büyükşehir belediye seçimini almak için, her türlü hile ve desiseye, tehdit ve zorbalığa başvuranlara yazıklar olsun.
Siyasi rakiplerini terör örgütüyle irtibatlı göstermek için her yola başvurup; sonrasında Türk devletini ayaklar altına alırcasına bebek katili terörist başının açıklamalarından medet umanlara yazıklar olsun.
6-7 Ekim 2014’te YPG/PKK mensuplarının eğitildiği Kobani’yi bahane ederek yaptığı çağrıyla; Türkiye genelinde 36 ilde kanlı olayları tezgahlayan, 2 polisimizin şehadetine, 43 vatandaşımızın hayatını kaybetmesine ve şehirlerimizin yangın yerine dönmesine sebep olan HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı yasal bir partinin başkanı diye aklayarak, seçimler için ondan medet umanlara da, teröristbaşı Öcalan’dan medet umanlara da yazıklar olsun.
“Benim oğlum PKK’nın ABD Temsilcisi o izin vermeden hiçbir şey olmaz” diye pervasızca konuşan birisine, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir üniversitesinin bölüm başkanlığını teslim edenlere yazıklar olsun.
Oğlu, kızı, babası, yakın akrabası paralel yapıyla irtibatlı denilerek binlerce, on binlerce insan işinden, aşından, ekmeğinden mahrum edilirken; terör örgütünün ABD temsilcisinin babasının devletin izniyle terör örgütünün elebaşısı ile görüşmesini sağlayıp, onun “Öcalan yerli ve milli bir şahsiyettir” açıklamasını devletin haber ajansından ve televizyonlarından yayınlatanlara yazıklar olsun.
Geçtiğimiz günlerde TBMM kürsüsünden, “PKK’yı ve Kandil’i destekleyenlerin, çocuklarımızın katillerinin parmak iziyle, belediyeyi değil vatanın hepsini verseniz alırsak namussuzuz” diyecek kadar cesur ve açık sözlü davranan İstanbul Milletvekili Sn. Yavuz Ağıralioğlu Beyin, bu yüksek medeni cesaretinin ve siyasi ahlâkının bir nebzesini dahi söyleyemeyen sözde vekillere yazıklar olsun.
Bundan sonraki satırlar, bizimle aynı hissiyatı paylaştığına inandığımız değerli hukukçu Avukat İrfan Sönmez Beyin, en son bir makalesinden alıntıdır, sizlerle paylaşıyorum:
“Ülkenin bekası ile ilgili sorunlar siyasi rekabet aracı olarak kullanılmamalıdır. Bunun başında terör ve ayrılıkçılık geliyor. Ne yazık ki, her defasında bu ciddi sorun siyasette bir mevzi kazanma veya yıpratma aracı olarak kullanılmış, örgüt, iç siyasette bir güç ve ilgi merkezi haline getirilmiştir. Uzun yıllardır terör örgütünün bitirilememesi biraz da bu tutarsız, milli endişelerden uzak politikalarla ilgilidir.
Dün Öcalan’la görüşen Ali Kemal Özcan, Öcalan’ın bir mektubunu kamuoyuna sundu. Mektupta HDP seçmenine tarafsız kalma çağrısı yapılıyordu.
Binlerce vatan çocuğunun şahadetine sebep olmuş bir teröristin basın açıklaması yapabilmesi sadece bize ait bir garabet. Bu, iktidarda kalmak uğruna hiçbir ahlaki ve hukuki ölçü tanımamak anlamına geliyor. Peru Devleti, Maocu Aydınlık Yol hareketinin lideri Abimael Guzman’ı çeyrek asrı aşan bir süredir içeride ve bir hücrede tutuyor, bugüne kadar bir defa bile basına yahut kamuoyuna açıklama yapmasına izin vermedi. Üstelik Guzman, yargılanırken hata yaptığını, pişman olduğunu kabul eden biriydi.
Öcalan’ın avukatları ile görüşme yasağı yaklaşık bir ay önce kaldırılmıştı. Bunun Kürt kökenli seçmenlerin oyunu alma maksadına matuf bir girişim olduğu belliydi. Ancak burada önemli bir ayrıntı var, yasak sadece avukatlar için kaldırılmıştı, önceki gün Apo ile görüşen Ali Kemal Özcan avukat değil,Tunceli Üniversitesinde Sosyoloji Ana Bilim dalı Başkanı. Özcan’ın ilginç özelikleri var, üç çocuğundan birinin ABD’de PKK/HDP’nin temsilcisi, birinin de Avrupa’da olduğu söyleniyor.
Bu kişi bir hafta önce (bayramda) ağabey dediğim eski bir dostum ile yaptığı görüşmede,” bir oğlunun ABD’de HDP/PKK temsilcisi olduğunu, PKK ve türevlerinin ondan talimat almadan hareket edemeyeceğini, kendisinin Öcalan’ın arkadaşı ve Bekaa vadisinde ilk röportajı gerçekleştiren kişi olduğunu söyleyerek hükümetle görüşmesinde aracılık yapmasını istiyor.” O kişi de böyle üst düzey bir görüşmeyi gerçekleştirme imkanının olmadığını belirtiyor. Bu görüşme ve Özcan’ın anlattıkları birinci elden bana aktarıldığında ciddiye almadım, ancak görüşmeci o çıkınca -başka bir aracı bularak- amacına ulaştığını ve söylediklerinde gerçek payı bulunduğunu anladım.
Devletin kurumları elinin altında bulunan kişi veya kişilerle -terörü bitirmek için- görüşmeler yapabilir. Bunu başka ülkeler de yapmıştır. Ancak hiçbir devlet bu tip kişilerle seçim kazanmak, iç siyaseti tanzim etmek için görüşmez. Bu şekil bir görüşme hem hukuka, hem ahlaka hem de bu ülkenin milli menfaatlerine aykırıdır. Öcalan’ı iç siyasetin bir aktörü haline getirmek onun döktüğü kanları pis bir siyaset uğruna harcamaktır. Terörün amaçlarından biri de muhatap alınmaktır, iktidar bir defa daha bu muhataplığı kabul ederek yeni bir stratejik hata yapmıştır…”
Bu gidişle, yarın veya bir başka gün Kandil’deki terörist elebaşılarını da getirip İmralı’da görüşme yaptırırlarsa şaşmamak lazım. Öyle ya, Habur rezaletini, açılım-çözüm gafletini, Dolmabahçe mutabakatını, Diyarbakır meydanında teröristbaşını mektubunu okutmak gafletini sergileyenler, bunu da yapabilirler.
Bu durumda, milliyetçiliği kimseye kaptırmayanlara, demokratlığı kimseye kaptırmayanlara, vatanın bütünlüğü ve milletin birliğinden birinci derecede mes’ul olanlara, soruyoruz; Türkiye’nin güneyinde, doğusunda, Irak’ın kuzeyinde, arslan gibi babayiğitlerimiz neden şehit oluyor? Bu tavırlarınız bu sorumsuz davranışlarınız, bu gafletleriniz kahramanlarımızın terörle mücadele şevkini baltalamaz mı? Bu vebalin altından nasıl kalkacaksınız? Bu o kadar büyük bir yanlış ki, PKK’yı bir defa daha mezardan çıkarmaktan başka bir işe yaramayacak. Bedelini yine vatan çocukları ödeyecek. Ne diyelim, yazıklar olsun!